Vasiyetnamenin İptali ve Tenkis Davası Nasıl Açılır?

Vasiyetnamenin İptali ve Tenkis Davası Nasıl Açılır?

Miras bırakanın hazırladığı vasiyetnamenin adil olmadığını veya yasalara aykırı düzenlendiğini mi düşünüyorsunuz? Miras hukukunda haklarınızı korumanın en etkili yollarından olan vasiyetnamenin iptali ve tenkis davası hakkında bilmeniz gereken her şeyi bu yazıda topladık. Dava açma sebepleri, yetkili mahkeme, hak düşürücü süreler ve Yargıtay'ın emsal kararları ışığında, vasiyetnameye karşı nasıl hukuki süreç başlatabileceğinizi adım adım öğrenin.

Vasiyetnamenin İptali ve Tenkis Davası: Genel Çerçeve ve Birlikte Açılması

Miras bırakanın vefatının ardından geride bıraktığı vasiyetname, her zaman mirasçıların haklarını adil bir şekilde yansıtmayabilir. Vasiyetnamenin hukuki geçerliliğine ilişkin ciddi şüpheler veya saklı paylı mirasçıların yasal haklarını ihlal eden düzenlemeler bulunması durumunda, mirasçılara kanun tarafından tanınan iki temel dava hakkı gündeme gelir: vasiyetnamenin iptali davası ve tenkis davası. Bu iki dava, amaç ve hukuki dayanakları bakımından birbirinden farklı olsa da, mirasçının haklarını en kapsamlı şekilde korumak amacıyla tek bir dava içerisinde birleştirilebilir. Bu birleştirme, usul hukukunda özel bir yere sahip olan "terditli dava" kurumu ile mümkündür.

Mirasçının temel amacı vasiyetnamenin tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Ancak vasiyetnamenin iptali için aranan şartların ispatlanamaması riskine karşı, en azından yasal olarak korunan saklı payına kavuşmayı hedefleyebilir. İşte bu noktada, her iki talebi de kapsayan stratejik bir hukuki yol izlemek, davanın başarı şansını artırır ve olası hak kayıplarının önüne geçer.

Terditli (Kademeli) Dava Nedir?

Uygulamada sıkça karşılaşılan durumlardan biri, davacının vasiyetnamenin hem esastan geçersiz olduğunu (örneğin, miras bırakanın ehliyetsizliği nedeniyle) hem de geçerli kabul edilse bile kendi saklı payını ihlal ettiğini düşünmesidir. Bu durumda mirasçının iki ayrı dava açması, hem zaman hem de masraf açısından külfetli olacağı gibi, hak düşürücü sürelerin kaçırılması riskini de beraberinde getirir.

Bu sorunu çözmek için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 111. maddesi, davacıya "terditli dava" açma imkânı tanımaktadır. Terditli dava, davacının aynı davalıya karşı birden fazla talebini, aralarında bir öncelik-sonralık ilişkisi (asli-fer'i ilişki) kurarak aynı dava dilekçesinde ileri sürmesidir.

Vasiyetname özelinde bu durum şu şekilde işler:

  1. Asli Talep (Öncelikli Talep): Davacı, mahkemeden öncelikli olarak vasiyetnamenin iptaline karar verilmesini talep eder. Bu, davacının en temel ve ilk isteğidir.
  2. Fer'i Talep (İkincil Talep): Davacı, dilekçesinde "vasiyetnamenin iptali talebimin mahkemece reddedilmesi halinde" kaydını düşerek, bu kez tenkis kararı verilmesini, yani saklı payını ihlal eden tasarrufların yasal sınıra çekilmesini ister.

Mahkeme, HMK Madde 111'in amir hükmü gereğince bu talepleri belirli bir sırayla incelemek zorundadır. Mahkeme, öncelikle davacının asli talebi olan vasiyetnamenin iptali istemini ele alır. Bu talebi tüm delilleriyle inceler ve bir karara bağlar. Eğer mahkeme, iptal sebeplerinin mevcut olduğuna kanaat getirirse vasiyetnameyi iptal eder ve artık ikincil talebi (tenkis) incelemesine gerek kalmaz. Ancak mahkeme, iptal talebini esastan reddederse, davayı sonlandırmaz. Bu durumda, davacının ikincil talebi olan tenkis istemini incelemeye geçer ve bu talep hakkında da bir hüküm kurar. Bu usul, davacıya tek bir dava ile kapsamlı bir hukuki koruma sağlayarak usul ekonomisi ilkesini hayata geçirir.

Görevli ve Yetkili Mahkeme

Vasiyetnamenin iptali ve tenkis davalarının nerede ve hangi mahkemede açılacağı, kanun tarafından kesin kurallarla belirlenmiştir. Davanın yanlış mahkemede açılması, usulden reddedilmesine ve ciddi zaman kayıplarına yol açacağından bu kurallara titizlikle uyulması zorunludur.

  • Görevli Mahkeme: Vasiyetnamenin iptali ve tenkis davalarında görevli mahkeme, malvarlığı değerine veya uyuşmazlığın niteliğine bakılmaksızın Asliye Hukuk Mahkemesi'dir. Sulh Hukuk Mahkemesi, yalnızca vasiyetnamenin açılıp okunması gibi çekişmesiz yargı işlerini yürütür; vasiyetnamenin geçerliliğine ilişkin çekişmeli davalara bakma görevi Asliye Hukuk Mahkemesi'ne aittir.

  • Yetkili Mahkeme: Miras hukukuna ilişkin davalarda yetki kuralı, genel yetki kuralından farklı ve kesindir. Türk Medeni Kanunu uyarınca, vasiyetnamenin iptali veya tenkisi gibi mirasın paylaşımına ilişkin tüm davalarda yetkili mahkeme, miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesidir. Bu yetki kuralı, bir "kesin yetki" kuralıdır. Bunun anlamı, tarafların anlaşarak davayı başka bir yerde açamayacağı ve mahkemenin bu yetki kuralını davanın her aşamasında kendiliğinden (re'sen) dikkate almak zorunda olduğudur. Örneğin, miras bırakan hayatının son döneminde Ankara'da yaşamışsa, mirasçıları İstanbul'da veya vasiyete konu mallar İzmir'de olsa bile dava mutlaka Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılmalıdır. Aksi takdirde, dava "yetkisizlik" nedeniyle usulden reddedilecektir.

Vasiyetnamenin İptali Davasının Yasal Sebepleri ve Şartları

Bir vasiyetnamenin, miras bırakanın son arzularını yansıtmadığı veya hukuki temelden yoksun olduğu düşünülüyorsa, bu durumun düzeltilmesi ancak mahkeme kararıyla mümkündür. Vasiyetnamenin geçersizliği kendiliğinden hüküm doğurmaz; mutlaka iptalinin talep edilmesi gerekir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 557. maddesi, vasiyetnamenin hangi durumlarda iptal edilebileceğini sınırlı sayıda (numerus clausus) ilkesine göre belirlemiştir. Bu, kanunda sayılan sebepler dışında bir gerekçeyle iptal davası açılamayacağı anlamına gelir. İptal talebinde bulunacak mirasçı veya vasiyet alacaklısının, iddiasını bu dört temel sebepten birine dayandırması zorunludur.

Ehliyetsizlik

Vasiyetnamenin iptali için en sık başvurulan sebeplerden biri, miras bırakanın tasarrufu yaptığı tarihte fiil ehliyetine sahip olmamasıdır. Vasiyetname, son derece kişisel ve önemli sonuçlar doğuran bir hukuki işlem olduğundan, kanun koyucu vasiyet yapabilmek için özel ehliyet şartları aramıştır. TMK'nın 502. maddesine göre, bir kişinin vasiyetname düzenleyebilmesi için ayırt etme gücüne sahip olması ve on beş yaşını doldurmuş olması gerekir.

  • Ayırt Etme Gücü: Kişinin, yaptığı işlemin (vasiyetnamenin) anlamını, nedenlerini ve sonuçlarını makul bir şekilde kavrayabilme yeteneğidir. Özellikle ileri yaşta olan miras bırakanlarda görülen Alzheimer, demans, vasküler bunama gibi nörolojik veya psikiyatrik rahatsızlıklar, ayırt etme gücünü ortadan kaldırabilir.
  • İspat Yükümlülüğü: Ehliyetsizlik iddiasında bulunan davacı, miras bırakanın vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte ayırt etme gücünden yoksun olduğunu ispatlamakla yükümlüdür. Bu noktada Yargıtay'ın yerleşik içtihatları devreye girer. Yüksek Mahkeme, özellikle noter huzurunda yapılan resmi vasiyetnamelerde, işlem sırasında alınan aile hekimi veya uzman doktor raporunu tek başına yeterli görmemektedir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 2016/3551 E., 2016/3715 K. sayılı emsal kararı uyarınca, mahkemenin murisin vasiyetname tarihinden önceki ve sonraki tüm tıbbi belgelerini, hasta gözlem kayıtlarını ve reçetelerini toplayarak dosyayı bir bütün olarak Adli Tıp Kurumu'na göndermesi ve vasiyetname tarihinde ehliyetli olup olmadığına dair bilimsel bir rapor alması zorunludur.

İrade Sakatlığı (Hata, Hile, Korkutma)

Vasiyetname, miras bırakanın tamamen özgür iradesinin bir ürünü olmalıdır. Eğer miras bırakanın iradesi dış etkenlerle sakatlanmışsa, düzenlenen vasiyetname iptal edilebilir. TMK 557, irade sakatlığı hallerini şu şekilde sıralar:

  • Yanılma (Hata): Miras bırakanın, vasiyetnamenin içeriği, lehtarın (miras bırakılan kişinin) kimliği veya miras bırakılan malın niteliği gibi esaslı bir konuda yanılmasıdır.
  • Aldatma (Hile): Üçüncü bir kişinin, kasıtlı olarak yanlış bilgi vererek veya gerçekleri gizleyerek miras bırakanı kandırması ve bu kandırmanın etkisiyle vasiyetname düzenlemesini sağlamasıdır. Örneğin, bir mirasçının diğer mirasçılar hakkında asılsız ve kötüleyici bilgiler vererek miras bırakanı etkilemesi hile olarak kabul edilebilir.
  • Korkutma (İkrah) veya Zorlama: Miras bırakanın veya yakınlarının canına, malına ya da şerefine yönelik ciddi bir tehdit altında vasiyetname düzenlemeye mecbur bırakılmasıdır. Korkutma, yalnızca fiziki değil, manevi de olabilir. Örneğin, bakıma muhtaç bir kişiye "vasiyetnameyi benim lehime düzenlemezsen sana bakmam" şeklindeki bir tehdit, manevi korkutma sayılır ve iptal sebebidir. Bu tür iddiaların, vasiyetnamenin düzenlendiği döneme ilişkin somut delillerle ispatlanması gerekir.

Hukuka ve Ahlaka Aykırılık

Vasiyetnamenin içeriği, içerdiği koşullar veya mirasçıya yüklediği yükümlülükler, kanunun emredici hükümlerine, kamu düzenine veya genel ahlak kurallarına aykırı olamaz. Böyle bir durumda vasiyetnamenin tamamı veya ilgili kısmı iptal edilebilir.

Örneğin, mirasın bir kişiye ancak mevcut eşinden boşanması şartıyla bırakılması, evlenme hakkını veya aile birliğini zedelediği için ahlaka aykırı kabul edilir. Benzer şekilde, mirasın suç işlemek gibi hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirilmesi koşuluna bağlanması da geçersizdir. Bu gibi durumlarda mahkeme, hukuka aykırı koşulun vasiyetnamenin esasını oluşturup oluşturmadığını değerlendirir. Eğer miras bırakanın o koşul olmasaydı bu tasarrufu hiç yapmayacağı anlaşılıyorsa, vasiyetnamenin tamamı iptal edilebilir.

Şekil Eksikliği

Miras hukuku, ölüme bağlı tasarruflar için katı şekil şartları öngörmüştür. Bu şartlara uyulmaması, vasiyetnamenin iptali için yeterli bir sebeptir. Vasiyetname türüne göre aranan şekil şartları farklılık gösterir:

  • Resmi Vasiyetname: Noter tarafından iki tanık huzurunda düzenlenir. Tanıkların kanunda belirtilen yasaklı kişilerden olmaması (örn. lehtarın kendisi, eşi, altsoyu), miras bırakanın beyanını özgürce yaptığına tanıklık etmeleri gibi usuli kurallara uyulmalıdır. Özellikle TMK md. 535 uyarınca, okuma yazma bilmeyen bir miras bırakan için düzenlenen vasiyetnamenin, noter tarafından tanıkların önünde kendisine okunması ve murisin vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan etmesi zorunludur. Bu prosedürdeki bir eksiklik, doğrudan iptal nedenidir.
  • El Yazılı Vasiyetname: Baştan sona miras bırakanın kendi el yazısıyla yazılmalı, düzenlendiği yıl, ay ve günü içermeli ve imzalanmalıdır. Bilgisayar çıktısı alınıp imzalanan veya başkasının eliyle yazılan bir metin, el yazılı vasiyetname olarak geçerli değildir.
  • Sözlü Vasiyetname: Sadece olağanüstü durumlarda (savaş, doğal afet, yakın ölüm tehlikesi) başvurulabilen istisnai bir yoldur.

Şekil eksikliği nedeniyle bir vasiyetnamenin iptali, özellikle resmi vasiyetnamelerde noterin sorumluluğunu gündeme getirir. 1512 sayılı Noterlik Kanunu'nun 162. maddesi, noterin hukuka aykırı veya eksik yaptığı işlemlerden doğan zararlardan sorumlu olduğunu düzenler. Bu nedenle, noterin hatası yüzünden vasiyetname iptal edilirse, hak kaybına uğrayan lehtarlar notere karşı tazminat davası açma hakkına sahip olabilirler.

Dava Süreci: Taraflar, Süreler ve Tenkis Davasının Amacı

Vasiyetnamenin iptali veya tenkisi talebiyle bir hukuki süreç başlatmaya karar verildiğinde, davanın usulüne uygun yürütülmesi esastır. Bu süreçte davanın kimler tarafından ve kime karşı açılacağı, kanunun öngördüğü sürelere uyulup uyulmadığı ve talebin hukuki amacının doğru belirlenmesi, davanın başarısı için hayati önem taşır. Özellikle vasiyetnamenin tümden geçersizliği hedeflenmiyorsa veya bu ispatlanamıyorsa, tenkis davası saklı paylı mirasçılar için güçlü bir güvence mekanizması olarak öne çıkar.

Davayı Kimler Açabilir?

Vasiyetnamenin iptali davasını açma hakkı, herkese tanınmış bir hak değildir. Kanun, bu hakkı yalnızca vasiyetnamenin iptal edilmesinde hukuki menfaati bulunan kişilere tanımıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 558. maddesinin 1. fıkrası bu hususu açıkça düzenlemiştir. Buna göre davacılar şunlar olabilir:

  • Menfaati Bulunan Mirasçılar: Vasiyetnamenin iptal edilmesi halinde miras payı artacak olan yasal veya atanmış mirasçılar, bu davayı açabilir. Örneğin, vasiyetname ile mirastan tamamen çıkarılan veya miras payı azaltılan bir yasal mirasçının, vasiyetnamenin iptalinde açık bir menfaati vardır. Ancak, vasiyetname iptal edilse dahi miras hakkı doğmayacak bir kişinin (örneğin, alt soy varken mirasçı olamayan üst soyun) dava açma menfaati bulunmamaktadır.
  • Vasiyet Alacaklıları: Kendisine belirli bir mal veya hak bırakılan vasiyet alacaklıları da, vasiyetnamenin iptalinde menfaatleri varsa dava açabilirler. Örneğin, daha önceki geçerli bir vasiyetname ile kendisine daha değerli bir mal bırakılmış olan bir vasiyet alacaklısı, sonraki vasiyetnamenin iptalini isteyebilir.

Dava, vasiyetnamenin iptali istenen tasarrufundan menfaat sağlayan kişilere karşı açılır. Bu kişiler genellikle vasiyetname ile mirasçı olarak atanmış veya kendilerine belirli bir mal bırakılmış olan lehtarlardır. Davanın doğru hasma (davalıya) yöneltilmesi, dava şartlarından olup mahkemece re'sen (kendiliğinden) gözetilir.

Hak Düşürücü Süreler

Vasiyetnamenin iptali davası, kanunda belirtilen ve kamu düzenine ilişkin olan hak düşürücü sürelere tabidir. Bu süreler geçirildikten sonra dava açma hakkı ortadan kalkar ve mahkeme, davalı taraf ileri sürmese bile bu durumu dikkate almak zorundadır. TMK Madde 559 uyarınca iptal davası açma hakkı için üç farklı süre öngörülmüştür:

  1. Bir (1) Yıllık Süre: Davacının; (a) vasiyetnameyi, (b) iptal sebebini ve (c) kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Bu üç unsurun tamamının birlikte öğrenilmesiyle süre başlar. Sadece vasiyetnamenin varlığından haberdar olmak, sürenin başlaması için yeterli değildir.
  2. On (10) Yıllık Süre: Her durumda, vasiyetnamenin açıldığı tarihten itibaren iyi niyetli davalılara karşı on yıl geçmekle dava hakkı düşer. Bu süre, davacının iptal sebebini veya hakkını daha geç öğrenip öğrenmediğine bakılmaksızın işleyen azami bir süredir.
  3. Yirmi (20) Yıllık Süre: Vasiyetname ile menfaat sağlayan davalı kötü niyetli ise, yani vasiyetnamenin geçersizliğini biliyor veya bilmesi gerekiyorsa (örneğin, miras bırakanı tehdit ederek vasiyetnameyi düzenletmişse), dava açma süresi vasiyetnamenin açılmasından itibaren yirmi yıldır.

Bu süreler geçtikten sonra vasiyetnamenin geçersizliği, ancak bir savunma (def'i) olarak ileri sürülebilir. Yani, vasiyet alacaklısı vasiyetin yerine getirilmesi için dava açtığında, davalı mirasçı süreye bakılmaksızın vasiyetnamenin geçersizliğini iddia edebilir.

Tenkis Davası ve Saklı Payın Korunması

Vasiyetnamenin, kanunda sayılan iptal sebeplerinden birini taşımadığı durumlarda dahi mirasçıların haklarını ihlal etmesi mümkündür. İşte bu noktada tenkis davası devreye girer. Tenkis davası, vasiyetnamenin geçerliliğini değil, miras bırakanın tasarruf özgürlüğünün sınırlarını konu alır.

Kanun koyucu, miras bırakanın en yakın mirasçılarının miras hakkının belirli bir bölümünü koruma altına almıştır. Bu korunan paya "saklı pay" denir. Miras bırakanın alt soyu (çocukları, torunları), anne ve babası ve sağ kalan eşi saklı paylı mirasçılardır. Miras bırakan, vasiyetname veya sağlığında yaptığı bağışlamalarla bu saklı paylara dokunamaz. Dokunması halinde, saklı payı ihlal edilen mirasçılar, TMK Madde 560-562 hükümleri uyarınca tenkis davası açabilirler.

Bu davanın amacı, vasiyetnamenin tamamını ortadan kaldırmak değil, yalnızca saklı payı ihlal eden tasarrufların, ihlali giderecek oranda indirilmesini sağlamaktır. Mahkeme, terekenin tamamını (aktif ve pasif mal varlığını) belirler, her bir saklı paylı mirasçının saklı pay oranını hesaplar ve bu payı ihlal eden kazandırmaların ne kadarının davacıya iade edileceğine karar verir.

Uygulamada, irade sakatlığı gibi iddiaların ispatı oldukça zordur. Örneğin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2017/3101 E., 2020/392 K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere, korkutma (ikrah) iddiasının vasiyetnamenin düzenlendiği ana ilişkin somut ve güçlü delillerle ispatlanması gerekir. Bu tür ispat zorlukları nedeniyle, vasiyetnamenin iptali talebinin reddedilme ihtimaline karşı, dava dilekçesinde terditli olarak tenkis talebinde bulunmak, davacı için stratejik bir güvence sağlar. Böylece iptal talebi kabul görmezse, mahkeme saklı pay ihlalini inceleyerek davacının hak kaybını en aza indirebilir.

Yargılama Usulü, Vasiyetten Dönme ve Yargıtay'ın Emsal Kararları

Vasiyetnamenin iptali ve tenkis davalarının bir arada, terditli (kademeli) olarak açılması, davacı mirasçıya önemli bir usul ekonomisi ve hukuki güvence sağlar. Ancak bu tür bir davanın başarısı, mahkemenin yargılama usulüne harfiyen uymasına ve talepleri doğru bir sıra ile incelemesine bağlıdır. Yargıtay, yerleşik içtihatlarıyla bu sürecin nasıl işletilmesi gerektiğine dair net bir çerçeve çizmiştir. Mahkemenin talepleri yanlış bir sırayla ele alması veya talep dışına çıkarak karar vermesi, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme olarak kabul edilir ve kararın bozulmasına neden olur.

Terditli Davada Mahkemenin İnceleme Sırası

Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 111. maddesi uyarınca açılan terditli davalarda, davacı mahkemeden birden fazla talepte bulunur ancak bu talepler arasında bir öncelik-sonralık (asli-fer'i) ilişkisi kurar. Vasiyetnamenin iptali ve tenkisi davasında bu yapı şu şekilde işler:

  1. Asli Talep (Öncelikli Talep): Davacının ilk ve öncelikli talebi, vasiyetnamenin tümüyle geçersiz kılınması, yani iptalidir.
  2. Fer'i Talep (İkincil Talep): Davacı, mahkemeye adeta şöyle der: "Eğer vasiyetnamenin iptali için ileri sürdüğüm sebepleri (ehliyetsizlik, irade sakatlığı vb.) yerinde görmez ve iptal talebimi reddederseniz, o halde saklı payımın ihlal edildiği gerekçesiyle tenkis kararı verin."

Bu yapı, mahkemeye kesin bir inceleme sırası yükler. Mahkeme, öncelikle davacının asli talebi olan vasiyetnamenin iptali iddiasını ve bu iddiaya dayanak olan delilleri (tanık beyanları, Adli Tıp Kurumu raporları, diğer belgeler vb.) incelemek zorundadır. Mahkeme, iptal sebeplerinin mevcut olmadığına kanaat getirerek bu talebi esastan reddetmedikçe, fer'i (ikincil) talep olan tenkis istemini inceleyemez ve bu konuda bir karar veremez. İptal talebi kabul edildiği takdirde ise vasiyetname zaten geçersiz hale geleceğinden, tenkis talebinin incelenmesine gerek kalmayacaktır.

Vasiyetten Zımni Dönme Kavramı

Miras bırakan, daha önce düzenlediği bir vasiyetnameden daha sonraki bir tasarrufuyla örtülü (zımni) olarak dönebilir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 544. maddesinin 2. fıkrası, bu durumu açıkça düzenlemiştir. Maddeye göre, miras bırakanın vasiyetnameyle bağdaşmayan sonraki bir tasarrufu, önceki vasiyetnamenin ilgili kısmını hükümsüz kılar.

En yaygın örneği, miras bırakanın vasiyetname ile bir kişiye bıraktığı belirli bir malı (örneğin bir taşınmazı) daha sonra satması veya başka birine devretmesidir. Bu satış işlemi, miras bırakanın o mal üzerindeki vasiyetinden zımnen döndüğünü gösterir ve vasiyetnamenin o malı konu alan hükmü kendiliğinden geçersiz hale gelir.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, vasiyetten dönmenin, TMK Madde 557'de sayılan bir vasiyetnamenin iptali sebebi olmamasıdır. Vasiyetten dönme, vasiyetnamenin geçerliliğini değil, sadece yerine getirilip getirilemeyeceğini (icra kabiliyetini) etkileyen bir durumdur.

Eksik İnceleme ve Hatalı Değerlendirmenin Sonuçları

Mahkemelerin terditli davalardaki inceleme sırasını karıştırması veya vasiyetten dönme gibi kavramları yanlış yorumlaması, ciddi usul hatalarına yol açar. Bu duruma emsal teşkil eden Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 2020/3558 E., 2021/7483 K. sayılı kararı, konunun önemini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Söz konusu karara konu olan davada:

  • Davacılar, vasiyetnamenin öncelikle iptalini, bu mümkün olmazsa tenkisini talep etmişlerdir.
  • İlk derece mahkemesi, davacıların ileri sürdüğü iptal sebeplerini (TMK 557) hiç araştırmamıştır.
  • Mahkeme, bunun yerine talep dışına çıkarak, miras bırakanın vasiyetnameden sonra yaptığı bir ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile vasiyetinden zımnen döndüğünü (TMK 544/2) kabul etmiş ve bu "yanılgılı değerlendirme" ile davanın reddine karar vermiştir.

Yargıtay, bu kararı bozarken şu temel ilkelere vurgu yapmıştır:

  • Mahkeme, öncelikle davacıların asıl talebi olan iptal iddialarını incelemekle yükümlüdür.
  • Vasiyetten dönme, bir iptal sebebi değildir. Bu iddia, ancak vasiyetnamenin yerine getirilmesi (tenfizi) davasında bir savunma olarak ileri sürülebilir.
  • İlk derece mahkemesinin, iptal sebeplerini hiç araştırmadan ve talep dışına çıkarak karar vermesi, usul ve yasaya aykırıdır.

Bu gerekçelerle Yargıtay, ilk derece mahkemesi kararının mülga HUMK Madde 428 uyarınca bozulmasına ve bu hatalı kararı onayan Bölge Adliye Mahkemesi kararının da HMK Madde 373/1 gereğince kaldırılmasına hükmetmiştir. Bu karar, yargılama usulüne uyulmamasının sonuçlarını ve Yargıtay'ın bu konudaki hassasiyetini açıkça göstermektedir.

Sonuç olarak, vasiyetnamenin iptali ve tenkis davası, miras hukukunun en teknik ve karmaşık alanlarından biridir. Miras bırakanın son arzularına müdahale niteliği taşıyan bu davalar, kanunda belirtilen sınırlı sebeplere, katı hak düşürücü sürelere ve Yargıtay içtihatlarıyla şekillenmiş kesin usul kurallarına tabidir. Ehliyetsizlik, irade sakatlığı, şekil eksikliği veya hukuka aykırılık gibi iptal nedenlerinin varlığı halinde öncelikli olarak iptal davası; bu mümkün değilse saklı payların korunması için tenkis davası açılmalıdır. Bu iki talebin HMK Madde 111 uyarınca terditli olarak tek bir davada birleştirilmesi, hak arama sürecinde davacıya önemli bir avantaj sağlar. Ancak davanın her aşamasında doğru hukuki argümanların sunulması, delillerin eksiksiz toplanması ve mahkemenin usul kurallarına uymasının sağlanması kritik öneme sahiptir. Bu süreçlerin karmaşıklığı göz önüne alındığında, hak kaybı yaşamamak ve hukuki süreci en doğru şekilde yönetmek adına alanında uzman bir miras avukatından profesyonel destek alınması şiddetle tavsiye edilir.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.