Borca Batıklık ve İflasın Ertelenmesi

Borca Batıklık ve İflasın Ertelenmesi

İflasın ertelenmesi, borca batık duruma düşen şirketlerin mali durumlarını iyileştirme fırsatı bulan önemli bir hukuki müessesedir. Bu kapsamlı analiz, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin konuya ilişkin içtihatlarını sistematik olarak değerlendirerek, borca batıklığın tespiti ve iyileştirme projesi şartlarına ilişkin temel ilkeleri ortaya koymaktadır. Hukuk uygulayıcıları için rehber niteliğindeki bu çalışma, iflasın ertelenmesi sürecinde karşılaşılabilecek hukuki sorunlara pratik çözümler sunmaktadır.

İflasın Ertelenmesi Müessesesinin Hukuki Çerçevesi

İflasın ertelenmesi müessesesi, Türk hukuk sisteminde şirket ve kooperatiflerin mali krizler karşısında ayakta kalabilmelerini sağlayan kritik bir hukuki araçtır. Bu müessese, borca batık duruma düşen ticari işletmelerin faaliyetlerine devam edebilmeleri için geçici bir soluk alma imkânı sunmaktadır.

Kanuni Düzenleme

İflasın ertelenmesi müessesi, Türk hukuk sisteminde çifte düzenlemeye sahiptir. TTK m. 376-377 hükümleri, iflasın ertelenmesinin iki temel şartını açık bir şekilde belirlemektedir:

  • Borca batıklık durumunun objektif olarak tespit edilmesi
  • Mali durumun iyileştirilmesine yönelik ciddi ve inandırıcı bir iyileştirme projesinin sunulması

İİK m. 179, 179-a ve 179-b maddeleri ise erteleme sürecinin işleyişini detaylandıran usul hükümlerini içermektedir. Bu maddeler, başvuru sürecinden karar aşamasına kadar tüm yargılama safhaları için rehberlik eden temel normları oluşturmaktadır.

TTK m. 324 hükmü, iflasın ertelenmesi sürecinde kritik önem taşıyan ara bilanço hazırlama yükümlülüğünü düzenlemektedir. Maddeye göre, şirketin aciz halinde bulunduğu şüphesini uyandıran emareler mevcut olduğunda, yönetim kurulu aktiflerin muhtemel satış fiyatlarını esas alarak ara bilanço hazırlamak zorundadır.

İflasın ertelenmesi talebinin kabulü için şirketin durumunun aşağıdaki şartları karşılaması gerekmektedir:

  • Şirket aktiflerinin borçları karşılayamaması (borca batıklık)
  • Özkaynakların eksi değere düşmüş olması
  • Sunulan iyileştirme projesinin gerçekçi ve uygulanabilir nitelikte bulunması
  • Mali durumun iyileşmesi için makul bir sürenin yeterli olduğunun ispatlanması

2003 Yılı Kanun Değişiklikleri

4949 sayılı kanun ile 2003 yılında yapılan köklü değişiklikler, iflasın ertelenmesi müessesini modern hukuk sisteminin ihtiyaçlarına uygun hale getirmiştir. Bu değişikliklerden önce müessese sınırlı bir uygulama alanına sahipken, yapılan düzenlemeler sonrasında şirketler bu hukuki araca daha sık başvurmaya başlamışlardır.

2003 değişikliklerinin getirdiği temel yenilikler şunlardır:

  • Erteleme süresinin 1 yıl olarak belirlenmesi ve bir defaya mahsus uzatılabilmesi
  • İyileştirme projesine ilişkin ayrıntılı kriterlerin belirlenmesi
  • Mahkemenin re'sen araştırma yükümlülüğünün açıkça düzenlenmesi
  • Tedbir kararları kapsamının genişletilmesi

Bu değişiklikler, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde şirketlerin ayakta kalabilmeleri için daha etkili bir hukuki araç yaratmıştır. İİK m. 179 ve devamı hükümlerinde yapılan düzenlemeler, hem şirketlerin haklarını korumuş hem de alacaklıların menfaatlerini gözetmiştir.

Kanun koyucu, İİK m. 179-a ile erteleme sürecinin dinamik yapısını vurgulamış ve mahkemenin yargılama boyunca şirketin mali durumundaki değişiklikleri sürekli izlemesi gerektiğini belirtmiştir. Bu düzenleme, erteleme kararının verilmesinden sonra dahi şirketin durumunun kötüleşmesi halinde gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlamaktadır.

2003 değişiklikleri sonrasında ortaya çıkan uygulama, yaklaşık beş yıllık dönemde çok sayıda Yargıtay kararının oluşmasına neden olmuştur. Bu kararlar, müessesenin pratikteki işleyişini şekillendirecek temel ilkeleri ortaya koymuş ve hukuk güvenliği açısından önemli bir içtihat hukuku yaratmıştır.

Günümüzde iflasın ertelenmesi müessesesi, ekonomik dalgalanmaların sıkça yaşandığı iş dünyasında şirketlerin mali yapılarını yeniden düzenlemeleri için vazgeçilmez bir hukuki araç haline gelmiştir. Kanuni düzenleme ve Yargıtay içtihatlarının birlikte oluşturduğu bu çerçeve, hem şirket ortaklarının hem de alacaklıların haklarını dengeleyici bir yaklaşım benimsemektedir.

Borca Batıklığın Tespiti ve Yargıtay Yaklaşımları

İflasın ertelenmesinin temel şartlarından biri olan borca batıklığın tespiti, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin içtihatları doğrultusunda belirli ilkeler çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Bu tespit süreci, şirketin mali durumunun objektif kriterler çerçevesinde değerlendirilmesini gerektirir ve mahkeme tarafından titizlikle incelenmesi gereken teknik bir konudur.

Ara Bilanço Zorunluluğu

TTK m.324/2 hükmü uyarınca, şirketin aciz halinde bulunduğu şüphesini uyandıran emareler varsa yönetim kurulu, aktiflerin satış fiyatlarını esas alarak ara bilanço hazırlamakla yükümlüdür. Bu zorunluluk, şirketin borca batıklık durumunun objektif verilerle tespitini sağlamaya yöneliktir.

Yargıtay, ara bilanço hazırlanmasında şu temel prensiplerin uygulanması gerektiğini belirtmektedir:

  • Aktiflerin gerçek değerlerinin esas alınması: Şirketin tüm aktiflerinin piyasadaki satış fiyatları üzerinden değerlendirilmesi zorunludur
  • Tüm borçların dikkate alınması: Pasif hesaplarda vade durumuna bakılmaksızın şirketin tüm yükümlülükleri hesaba katılmalıdır
  • Rayiç değer prensibinin uygulanması: Aktifler nominal değerleriyle değil, paraya çevirme değerleri ile bilançoya yansıtılmalıdır

Ara bilanço hazırlama yükümlülüğü, şirketin borca batıklığının objektif kriterlere dayalı olarak tespitini sağlayan temel araçtır. Bu bilanço, şirketin mali durumunun gerçek resmini ortaya koyarak hem yönetim kurulu hem de mahkeme için karar verme sürecinde kritik bir rol oynamaktadır.

Mahkemenin Re'sen Araştırma Yükümlülüğü

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, "Anonim şirketin borca batıklık bildirimi üzerine mahkemece bu durumun varlığının resen araştırılacağı" yönünde istikrarlı içtihatlara sahiptir. Bu yaklaşım, mahkemenin pasif bir konumda kalamayacağını ve borca batıklığın varlığını aktif olarak incelemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Mahkemenin re'sen araştırma yükümlülüğünün temel unsurları şunlardır:

  • Şirketin bildiriminin yeterli olmaması: Mahkeme, yalnızca şirketin borca batıklık bildirimine dayanarak iflas veya erteleme kararı veremez
  • Kapsamlı inceleme zorunluluğu: Ortaklığın gerçekten borca batık olup olmadığı tüm yönleriyle araştırılmalıdır
  • Davadan vazgeçme yasağı: Borca batıklık bildirimi yapıldıktan sonra davadan vazgeçilemez ve mahkeme talepte bulunanlar gelmese dahi yargılamaya devam etmelidir

Bu re'sen araştırma ilkesi, kamu yararı gözetilerek kabul edilmiştir. Çünkü borca batık bir şirketin mali durumu yalnızca şirket ortaklarını değil, alacaklıları ve ticari hayatı da doğrudan etkilemektedir.

Bilirkişi İncelemesi

Yargıtay, borca batıklığın tespitinin özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği görüşündedir. Bu yaklaşım, konunun karmaşıklığı ve uzmanlık gerektiren niteliği nedeniyle benimsenmiştir.

Bilirkişi incelemesinin temel özellikleri şunlardır:

  • Teknik ekspertiz gerekliliği: Mali analiz ve muhasebe bilgisi gerektiren konularda bilirkişi görüşü alınması zorunludur
  • Kesin tespit ilkesi: Yargıtay, borca batıklığın tespitinde kesin ispat arayarak en ufak tereddüt halinde yerel mahkeme kararlarını bozmaktadır
  • Kapsamlı değerlendirme: Bilirkişi, şirketin tüm aktif ve pasif kalemlerini inceleyerek detaylı bir analiz sunmalıdır

Rayiç değer prensibi çerçevesinde, bilirkişi raporu şirketin gerçek malvarlığı değerlerini yansıtmalıdır. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin ifadesiyle, "borca batıklık bilançosunun anonim şirketin gerçek malvarlığı değerlerini yansıtması gerekir ve bunun için tüm aktifler paraya çevirme değerleri yani piyasadaki satış sırasında gerçekleşebilecek fiyattan bilançoya geçirilmelidir."

Bilirkişi incelemesinde ayrıca ticari defter şartı da aranmaktadır. Ticari defter ve belgelere dayanmayan borç ve alacak kalemleri borca batıklığın tespitinde dikkate alınmamalıdır. Bu şart, muvazaalı işlemlerle yapay borca batıklık yaratılmasının önüne geçmeyi amaçlamaktadır.

Yargıtay'ın bu konudaki tutarlı yaklaşımı, borca batıklığın tespitinin kesin ve güvenilir veriler üzerine kurulması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu yaklaşım, hem şirket alacaklılarının haklarının korunması hem de ticari güvenin sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır.

İyileştirme Projesi Şartı ve İçeriği

İflasın ertelenmesi müessesesinin ikinci temel şartı olan iyileştirme projesi, şirketin mali durumunun iyileşmesi umudunun bulunduğunu ortaya koyan kapsamlı bir plandır. Türk Ticaret Kanunu m.376 uyarınca mahkemeye sunulan bu proje, şirketin borca batıklık durumundan kurtularak faaliyetlerine devam edebileceğini ispat eden temel belgedir.

Proje İçeriği ve Dinamik Yapısı

İyileştirme projesi, statik bir belge değil, dinamik bir yapıya sahip olmalıdır. Proje hazırlanırken şirketin mevcut durumu, sektörel koşullar ve gelecek projeksiyonları bir bütün halinde değerlendirilmelidir. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi kararlarında da vurgulandığı üzere, proje ciddi ve inandırıcı nitelikte hazırlanmalı, şirketin gerçek potansiyelini yansıtmalıdır.

Projenin temel bileşenleri şu şekilde sıralanabilir:

  • Şirket hakkında genel bilgiler: Faaliyet konusu, sektördeki konumu, rekabet avantajları
  • Mevcut mali durum analizi: Aktif-pasif yapısının detaylı incelenmesi
  • Borca batıklığın sebepleri: Duruma yol açan faktörlerin objektif analizi
  • İyileştirme stratejileri: Aktif artırımı, borç azaltımı, operasyonel iyileştirmeler
  • Zaman çizelgesi: Hedeflenen iyileştirmelerin gerçekleşeceği takvim

Proje hazırlanırken üretim, satış, pazarlama, dağıtım, yatırım ve yönetimsel kararlara ilişkin istikrarlı öngörülerin bulunması zorunludur. Bu öngörüler, şirketin sektörel deneyimi, pazar koşulları ve mevcut kapasitesi dikkate alınarak gerçekçi temeller üzerine kurulmalıdır.

Mali Projeksiyonlar

İyileştirme projesinin en kritik unsurlarından biri, mali projeksiyonların doğru ve güvenilir şekilde hazırlanmasıdır. Bu projeksiyonlar, şirketin erteleme süresi boyunca yeterli nakde sahip olacağını göstermelidir.

Ciro, maliyet ve kar tahminleri, projenin temelini oluşturan dinamik özellikli verilerdir. Bu tahminler hazırlanırken:

  • Geçmiş dönem performansları analiz edilmeli
  • Sektörel büyüme oranları dikkate alınmalı
  • Şirketin pazar payı gerçekçi şekilde değerlendirilmeli
  • Maliyet yapısındaki değişkenler hesaba katılmalı

Borç ödeme planları, alacaklılara yönelik ödeme stratejilerini detaylandıran kritik bölümlerdir. Bu planlar hazırlanırken:

  • Mevcut borçların vadeli analizi yapılmalı
  • Nakit akışı projeksiyonlarıyla uyumlu ödeme takvimleri oluşturulmalı
  • Alacaklıların haklarının korunmasına yönelik muhtemel değerler belirtilmeli
  • Öncelikli ödemeler ve ödeme sıraları netleştirili

Projenin güvenilirliğini artırmak amacıyla iyi-kötü durum senaryoları hazırlanması gerekir. Bu senaryolar:

  • İyi durum senaryosu: Optimum koşullarda şirketin ulaşabileceği performans hedefleri
  • Kötü durum senaryosu: Olumsuz pazar koşullarında dahi sürdürülebilir minimum performans seviyeleri
  • Temel senaryo: Mevcut koşulların devam etmesi halinde beklenen gerçekçi sonuçlar

Varsayımlar ve risk faktörleri açık şekilde belirtilmelidir. Şirketin faaliyet gösterdiği sektörün özelliklerine göre:

  • Döviz kuru değişimlerinin etkileri
  • Hammadde fiyat dalgalanmaları
  • Rekabet koşullarındaki değişiklikler
  • Düzenleyici değişikliklerin potansiyel etkileri

İyileştirme projesi, erteleme süresi boyunca şirketin faaliyetlerini sürdürebileceğini ve aşamalı olarak mali durumunu iyileştireceğini kanıtlamalıdır. Yargıtay uygulaması, projelerin net satış hedefleri ve karlılık projeksiyonları açısından inandırıcı bulunmaması halinde erteleme taleplerinin reddedilebileceğini göstermektedir.

Proje değerlendirmesinde mahkemeler, sunulan verilerin gerçekçiliği, tutarlılığı ve uygulanabilirliği kriterlerini esas almaktadır. Bu nedenle, proje hazırlama aşamasında profesyonel danışmanlık alınması ve sektörel verilerin objektif şekilde analiz edilmesi büyük önem taşımaktadır.

Özel Durumlar ve Grup Şirketlerde Uygulama

İflasın ertelenmesi müessesesinin uygulanmasında karşılaşılan özel durumlar, özellikle grup şirket yapıları ve kefalet ilişkileri açısından dikkat gerektiren hususları beraberinde getirmektedir. Bu bölümde, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin grup şirketlerde iflasın ertelenmesi sürecinde ortaya çıkan komplex durumlar hakkındaki yaklaşımları incelenmektedir.

Kefalet Borçları

İflasın ertelenmesi talebinde bulunan şirketlerin kefalet borçları hem borca batıklık tespitinde hem de iyileştirme projesi kapsamında özel bir değerlendirme gerektirmektedir. Yargıtay, istenebilir hale gelmiş kefalet borçlarının şirketin finansal tablosunda mutlaka dikkate alınması gerektiğine karar vermiştir.

Kefalet borçlarının hesaplanmasında temel ilkeler şunlardır:

  • İstenebilir hale gelmiş kefalet borçları hem borca batıklığın tespitinde hem de iyileştirme projesi yönünden pasif olarak değerlendirilmelidir
  • Kefalet ilişkisinin geçerliliği ve borçlunun ödeme güçsüzlüğü durumu bilirkişi tarafından ayrıntılı olarak incelenmelidir
  • Müstakbel ve şarta bağlı kefalet yükümlülükleri henüz muaccel olmamışsa borca batıklık hesabında dikkate alınmamalıdır

İİK m.179/a-3 hükmü uyarınca, yargılama aşamasında tedbir kararı verilmesinden sonra şirketin aktif-pasif dengesindeki değişiklikler de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu dinamik yaklaşım, kefalet borçlarının durumunda meydana gelen değişikliklerin de karar aşamasına kadar değerlendirilmesini gerektirmektedir.

Grup Şirket İlişkileri

Grup şirket yapılarında iflasın ertelenmesi taleplerinde kefalet ilişkisinin kötüye kullanılması riski önemli bir sorun teşkil etmektedir. Yargıtay'ın 08.03.2017 tarihli kararında vurguladığı üzere, grup şirketler açısından kefalet ilişkisi borca batıklığın tespitinde manipülasyona açık bir alan oluşturabilmektedir.

Bu durumda karşılaşılan temel problemler:

  • Bir borcun birden fazla şirketin pasifinde gösterilmesi sebebiyle grup şirketlerin tamamının kayden borca batık hale gelebilmesi
  • Asıl borçlu şirket ile kefil şirket arasındaki borç dağılımının doğru yapılmaması
  • Grup şirketler arası finansman desteğinin borca batıklık hesabında yeterince değerlendirilmemesi

Yargıtay, grup şirketlerde kefalet borçlarının hesaplanmasında şu yaklaşımı benimsemiştir: Bir şirketin diğer grup şirketinin borcuna kefalet verdiği durumda, bu borcun asıl borçlu şirketin pasifinde gösterilmesi, kefil şirketin pasifinde ise bu borca yer verilmeden borca batıklığın hesaplanması gerekmektedir. Bu yaklaşım, aynı borcun mükerrer olarak hesaplanmasının önüne geçerek gerçek mali durumun tespitini sağlamaktadır.

Grup şirket ortaklarının şirkete sağladığı finansman desteği de borca batıklık hesabında dikkate alınması gereken önemli bir faktördür. Mahkemelerin bu konuyu yeterince incelemediği durumlarda Yargıtay kararları bozma yoluna gitmektedir.

Muvazaalı Borçlar

İflasın ertelenmesi müessesesinin kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla muvazaalı borçlar konusunda özel tedbirler öngörülmüştür. Yargıtay, muvazaalı borçlar yaratılarak borca batıklık sağlanmasına karşı koruyucu mekanizmalar geliştirmiştir.

İlan zorunluluğu, muvazaalı borçlarla mücadelede en önemli araçlardan biridir:

  • İflasın ertelenmesi taleplerinin ilan edilmesi, mümkün olduğu kadar fazla alacaklının erteleme talebinden haberdar olmasını sağlamaktadır
  • Bu uygulama, gerçek alacaklıların davaya müdahil olarak sahte borç iddialarını tespit etmelerine imkan tanımaktadır
  • İlan süreci, şeffaflık ilkesi gereği kötü niyetli davranışların önüne geçici işlev görmektedir

Muvazaalı borçların tespitinde dikkat edilmesi gereken hususlar:

  • Ticari defter ve belgelere dayanmayan borç ve alacak kalemlerinin borca batıklığın tespitinde dikkate alınmaması
  • Borçların ticari kayıtlarda usulüne uygun şekilde yer almasının aranması
  • Alacaklıların gerçek kimliklerinin ve alacak ilişkisinin esasının araştırılması

Yargıtay, muvazaalı işlemlerle aktiften fazla borç yaratma girişimlerini engellemeye yönelik içtihat geliştirerek, iflasın ertelenmesi müessesesinin amacına uygun kullanılmasını güvence altına almaktadır. Bu yaklaşım, dürüst şirketlerin mali durumlarını iyileştirme fırsatından yararlanmalarını sağlarken, kötü niyetli manipülasyonları engellemektedir.

Yargılama Süreci ve Dinamik Değerlendirme

Süreç Yönetimi

İflasın ertelenmesi yargılamasında sürecin etkin yönetimi, hem hukuki güvenlik hem de şirketin yaşama şansının korunması açısından kritik önem taşımaktadır. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin yerleşik içtihatları, bu sürecin statik değil dinamik bir yapıya sahip olduğunu ortaya koymaktadır.

Mahkeme, iflasın ertelenmesi talebini değerlendirirken re'sen araştırma yükümlülüğü çerçevesinde hareket etmekte ve şirketin gerçek mali durumunu tespit etmek zorundadır. Bu kapsamda, yargılamanın her aşamasında şirketin aktif-pasif dengesindeki değişiklikler yakından izlenmeli ve değerlendirilmelidir.

Ticari defter şartı, süreç yönetiminin temel unsurlarından birini oluşturmaktadır. Yargıtay'ın kesin yaklaşımına göre, borca batıklığın tespitinde yalnızca ticari defter ve belgelere dayanan borç ve alacak kalemleri dikkate alınmalıdır. Bu ilke, hem muvazaalı işlemlerin önlenmesi hem de şirketin gerçek mali durumunun objektif olarak belirlenmesi açısından hayati öneme sahiptir.

Karar Aşamasında Değerlendirmeler

Dinamik süreç ilkesi, iflasın ertelenmesi yargılamasının en önemli karakteristik özelliğini oluşturmaktadır. Mahkeme, dava tarihi ile karar tarihi arasındaki gelişmeleri dikkate alarak nihai kararını vermek zorundadır. Bu yaklaşım, şirketin mali durumundaki olumlu veya olumsuz değişikliklerin adil bir şekilde değerlendirilmesini sağlamaktadır.

08.03.2017 tarihli Yargıtay kararı, bu dinamik değerlendirme prensibinin pratikteki yansımalarını göstermektedir. Grup şirketlerin iflaslarının ertelenmesi talebine ilişkin söz konusu kararda, mahkemenin grup şirket yapısını ve kefalet ilişkilerini yeterince analiz etmemesi nedeniyle hükmün davacılar yararına bozulmasına karar verilmiştir.

Karar aşamasında dikkat edilmesi gereken temel hususlar şunlardır:

  • İİK m.179/a-3 uyarınca yargılama aşamasında tedbir kararı verilmesinden sonra şirketin aktif ve pasif dengesinde meydana gelen değişikliklerin bilirkişi raporu ile tespiti
  • Ortakların şirkete sağladığı finansman desteğinin detaylı incelenmesi
  • Grup şirket ilişkilerinde kefalet borçlarının doğru hesaplanması
  • İyileştirme projesinin güncel koşullara uyarlanabilirliğinin değerlendirilmesi

Mahkeme, bu değerlendirmeleri yaparken kesin tespit ilkesi gereğince en ufak bir tereddüt halinde şirket aleyhine karar vermekten kaçınmalı ve gerekli tüm araştırmaları yapmalıdır. Bu yaklaşım, şirketlerin ekonomik yaşama tutunma haklarının korunması ile alacaklıların menfaatlerinin dengelenmesi açısından büyük önem taşımaktadır.


İflasın ertelenmesi müessesesi, Türk ticaret hukukunda şirketlerin ekonomik krizlerle mücadele edebilmesi için öngörülmüş önemli bir hukuki araçtır. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin içtihatları doğrultusunda, bu müessesenin uygulanmasında borca batıklığın kesin tespiti ve inandırıcı iyileştirme projesi şartlarının titizlikle değerlendirilmesi gerekmektedir.

2003 yılından itibaren yaşanan uygulama deneyimi, hem hukuk uygulayıcıları hem de işletmeler açısından önemli dersler içermektedir. Sürecin dinamik yapısı, grup şirket ilişkilerindeki karmaşıklıklar ve mali durumun objektif değerlendirilmesi konularında Yargıtay'ın çizdiği çerçeve, uygulamada karşılaşılabilecek sorunlara yol gösterici nitelik taşımaktadır. Bu bağlamda, iflasın ertelenmesi talebinde bulunan şirketlerin hukuki süreçleri titizlikle yönetmeleri ve Yargıtay içtihatlarına uygun hareket etmeleri, başarılı bir sonuç elde edebilmeleri açısından kritik önem arz etmektedir.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.